GODOT’YU
BEKLERKEN : “YA DA ÜLKÜCÜLÜK MHP DE OLUR”
Samuel Beckett’in çağa damga vuran
eseri orijinal adı ile “En attendant Godot” “ modern dünyanın
varoluşsal kötü durumunu, insanlığın anlamlı bir şeyleri bekleyişini ama bu
şeyin ne zaman geleceğini, gelip gelmeyeceğini veya onun ne olduğunu bile
bilmeyişi ile çıldırtıcı hareketsizliğini temsili olarak ele alır.”[1]
Son zamanlarda süregelen MHP- Yeni
Parti düzlemindeki tartışmalar tam da bu kavramsal çerçeve içerisinde kendine
yer buluyor gibi.
İstiyorlar ki yıllardan beri
beklenilen o ağacın altında beklemeye devam edilsin.
Neyin ya da kimin beklendiğine
dair en ufak bir fikri olmayan kitleler, salt kendi aralarında tartışarak,
zamanın nasıl geçtiğini umursamayarak otursunlar.
Ne zaman geleceğini bilmeden,
çokça da merak etmeden, özünde sorgulamadan beklesinler.
“Ülkücülük MHP’de olur.”
Bir an için bu önermenin
doğruluğunu tartışmayalım.
Ama samimiyetle cevabı beklenen
birkaç soru var:
Hangi Ülkücülük?
Kalıplarını sizin belirlediğiniz
her siyasi tartışma, ideolojik alanı daraltan, şahsi kaygıları esasın önüne
geçiren bir garabeti beraberinde getiriyor.
Slogan başlı başına zihinlerdeki
siyaset algısının apaçık bir izdüşümünü ortaya koyuyor. Kavramın kendisi
tartışılıyor, muhtevası unutuluyor. Zarf o kadar janjanlı ki mazruf önemini
yitiriyor.
Ara sıra ortaya nerden çıktığı
belli olmayan bir çocuk geliyor. “Bugün değil fakat yarın” diyor.
Bekleyiş devam edip gidiyor.
Bir sahip yanında kölesiyle
çıkageliyor.
Köle orada olanlarca
anlamlandırılamayan kendince manası olan bir doğaçlama sergiliyor.
Bekleyiş devam edip gidiyor.
Her şey alabildiğine absürd, alabildiğine
garip.
Ama istiyorsunuz ki ayrılmak ve
eve gitmek sürekli konuşulsun fakat kimse bir yere gitmesin.
Bekleyiş devam edip gitsin…
Evet siz haklısınız denilse sizin
bile içinden çıkamayacağınız bir süreç başlıyor. Ondan da mutlu olmuyorsunuz.
Ontolojik olarak sanki bir
ötekinin düşmanlığı üzerinden yaşamınızı sürdürüyor gibisiniz.
Bilinçten arınmış, sormayan,
sorgulamayan omuzlar üzerinde yükseleceğinize dair garip bir inancınız var.
Hayatın olağan akışına aykırı
beklentileriniz var.
Bir anda çıkıp gelen tavşanın
dişleri arasından fısıldadığı “çok geç kalmışlık” gibi sebepsiz bir illetiniz
var: “bilinmeyeni bilmek.”
Yenisi iyidir kötüdür bambaşka bir
tartışmanın konusu.
Kimseyi kutsayacak kadar akıl
süzgecinin deliklerini genişletmemişseniz eğer, siyasetin fanatiklik tadında
yapılmayacak bir şey olduğunda hemfikirizdir.
O zaman gelin daha önce denenmemiş
bir şey deneyelim.
Herkes neyi iyi yapabildiğini
anlatsın.
Başkasına değil, önce kendine.
Mesela dün de beklemeyeceklerdi
aslında,
Ama artık “Godot’yu beklemeyecek
kadar aklı başında olanlara saygı duyun.
Neyi beklediğini,
Nerde beklediğini,
Nerde beklemesi gerektiğini,
Ne zaman geleceğini bilenlere
tahammüllü olun.
Ağaç orda, ona da sözümüz yok.
Yorumlar
Yorum Gönder